www.acikistihbarat.com

30 Aralık 2004 Perşembe





OYUN
BOZAN
PARAYLA ADA ALANLARIN KANLA ADA ALANLARA KÜSTAHLIĞI

(Koç'un Toprakları ile Kıbrıs'ı Takas Etme Önerisi)

Kıvanç Değirmenli




100. Yıl Mutabakatı



"Çiftçinin kendi ürününü yetiştirmesi suç olarak görülüyor. Böylece endüstriyel sömürünün yeni bir bir biçimi tehlikeli olarak ortaya çıkıyor. Sadece çiftçiler değil, ülkeler bütün olarak haklarını kaybediyor"

Alternatif Nobel Ödüllü Hintli Bilim Kadını Vandana Shiva tohum teknolojileri üzerine




Biliyor muydunuz?

Koç Holding'in Migros'u satmak için görüşmeler yaptığı Wal-Mart şirketinin Asya'da Bangladeş ve Myanmar (eski Burma) gibi yerlerdeki fabrikalar üzerinden üretim yaptığını ve bu tesislerde çalıştırdığını ve yüzmilyarca dolarlık cirosu ile bir çok ülkeden bile büyük bir ekonomik değere sahip olan bu şirketin; Asya'daki fabrikalarındaki işçileri yasal olarak belirlenen asgari ücretin %40-70 daha düşüğüne çalıştırdığını

Kaynak : Markaların Kara Kitabı / Klaus Werner - Hans Weiss

 

Türkiye'deki sermaye altyapısını küresel planlar doğrultusunda yeniden şekillendirme projesi çerçevesinde ; İstanbul sermayesi daha modüler ve yönetilebilir bir model çerçevesinde şekillendirildi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İstanbul kıyılarına vurmak üzere Anadolu üzerinden yola çıkan iki dip dalgasından biri; "İslam"'ı paravan olarak kullanan ve geniş kitlelerin "yatırım bankası" olarak yükselen "Yeşil Sermaye" idi ve inşa edilen bir "irtica" paranoyası ile bertaraf edilince; ortalık; Güneydoğu ve Doğu Anadolu'nun uyuşturucu ve kaçakçılık dinamiklerinden beslenen feodal sermayeye kaldı.

 

 

 

 

 

 

 

 

AKP; Türkiye'deki sermaye haritasının değişimi noktasında; karizmasını kiralayan lider Tayyip Erdoğan'ın kaptanlığında yola çıkarıldı.














 

Koç'un; zamanında Tayyip Erdoğan'la ilgili söylediği; "1 milyar doları olduğu söyleniyor" cümlesi; Erdoğan'a; "senin yükselişinin ardındaki güçleri biliyorum" mesajını net bir şekilde iletti ve Erdoğan-Koç yakınlaşması gerçekleşti.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir dünya gezisi maskesi ile yaptığı üst düzey pazarlıkları maskeleyen Koç; geziye ara verip, Türkiye'de ahkam kesmeye geldi ve aynen Erdoğan gibi, "Kıbrıs'ın AB yolunda engel" olduğunun altını çizdi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Annan'a Kıbrıs konusunda yeni bir plan hazırlamasının rica edilmesi gerektiğini belirten Koç'a alternatif bir öneri bizden ;

SENİN TOPRAKLARINA KARŞI KIBRIS'I TAKAS EDELİM!

Geçen pazar günü Pier Loti'de Haliç'i seyreden Ali Koç'u izlerken dedim : "Tam babasının oğlu"...

Ve bu ülkede Koç'un evladı olmakla, milletin evladı olmak arasındaki fark düştü aklıma...

Koç ve evlatları bugüne kadar asker nizamiyesinden çok kez girdiğini bizzat biliyorum ama askerlik yapmak için değil...

Koç ve evlatları asker nizamiyesinden araçları ve korumaları ile girip; aynı gün çıkarlar, çaylarını içtikten sonra...

Bu milletin evlatları da o nizamiyelerden girerler ama hemen çıkamazlar; kimse onlara çay ikram edip, subayları kapıda dosya imzalatmak için beklerken, onları ağırlamaz...

Ve Koç ve evlatlarının aksine; bu milletin evlatlarının bazısı o nizamiyeden bir daha geri çıkamadan bedel öder bu millet için...kimi Urfa toprağında; kimi Kıbrıs...

İşte bu yüzden;

Para ile satın aldığı Marmara'daki adasından bir karış vermezken; Türk'ün kanı ile aldığı Kıbrıs'tan AB adına vazgeçmesini isteyen Koç haddini fazlası ile aştığının farkında değildir...

Haliç'ten Güneydoğu'ya arazi kapatırken ödediği dolarlar ile ; evladının kanı ile Kıbrıs'ı alan şehit anasından daha üstün görür kendini ve bu üstünlükle ahkam keser...

Hayatları boyunca birilerinin koç başı olarak serpilenler; bu koç başı ruhunu asla üstlerinden atamazlar...

Koç sülalesine önerimizi ortaya koymadan önce gelin yurdum sermayesinin taşeronlaşmasını biraz daha ayrıntılı ele alalım :

...

1995 yılında bir konuşma yapan Bill Clinton şöyle demişti :

Boeing için iyi olan ABD için de iyidir

Boeing'in bekaası ile ABD'nin bekaasını özleştiren bu cümleyi duyduğumda ülkem adına imrenmiştim.

Çünkü o yıllarda kulağıma Türkiye'nin koç gibi sermayedarlarının, Türkiye'nin parçalanması durumunda gruplarının stratejilerinin ne olması gerektiğine dair senaryo çalışmaları yaptırdıklarını duyuyordum fakat ihtimal vermiyordum. Saflık işte.

Sonra bu ülkenin sermaye yapısında ilginç değişiklikler olmaya başladı.

Bu değişikliklerin Sabancı Holding'in 25. katında gerçekleştirilen suikastın sonrasında gerçekleşmesi belki konjonktürel bir rastlantıydı ama bu suikast sonrasında Sabancı Holding'in Türkiye'de Japon sermayesinin öncü gemisi olma rolünden vazgeçip (Bkz: Toyota macerasının yükselişi ve sönüşü); Avrupa merkezli sermaye odakları ile hemhal olması rastlandı değildi.

Mesaj alınmıştı.

Bu sırada; Anadolu üzerinden iki sermaye dip dalgası İstanbul dükalığı üzerine doğru gelmeye başlamıştı.

Bunlardan bir tanesi; Anadolu'da "İslam"ı kendine paravan dinamik olarak alan ve bu motivasyon ile geniş halk kitlelerinin "yatırım bankası" olarak yükselen; "Yeşil" sermaye...

İkincisi de; PKK ile mücadele zemininde serpilen uyuşturucu/kaçakçılık sermayesinin; doğu ve güneydoğudaki feodaliteye siyasi kanallarının açılması ile birlikte siyasallaşmasıydı..

Varlığını dış odaklara ve bürokrasi içerisinde inşa ettikleri "cemaat adacıklarına" borçlu İstanbul merkezli sermayenin; Büyük Kulüp'te toplanıp, rahatça ülkeyi idare ettiği günler geride kalmıştı. ( Not : 1980 darbesi sonrasında Büyük Külup'te ele geçirilen, hayali ihracatın nasıl organize edildiğine dair belgeler bir gün günışığını görür belki de bize saygın işadamı diye caka satanların ne büyük işler çevirdiğini daha net anlarız)

Küresel güçlerin değişen ve zaman zaman çatışan öncelikleri çerçevesinde; bu ülke toprakları üzerinde de; farklı sermaye dinamikleri yaratılması gereği İstanbul merkezli sermayenin de çatallaşmasına yol açıyordu.

Çok güçlenen İstanbul sermayesinin, farklı dinamikler çerçevesinde çeşitlendirilerek daha yönetilebilir hale gelmesi yani modülerleştirilmesi ile; piyasaya İzmir üzerinden Dinç Bilgin gibi isimler sürüldü...

İleriki safhalarda; Koç'un; "o bizim bayimizdi" dediği Aydın Doğan gibi isimlerle çeşitlenme sürdü...

İstanbul dükalığının "İslamcı" olarak adlandırılan Anadolu merkezli sermayeye yönelik refleksi ise çok daha farklı idi....

İstanbul'un sermaye tepelerinde; dış istihbarat odakları ile işbirliği içerisinde hazırlanan "İrtica Geliyor" raporlarının; İstanbul tepelerinden Ankara tepelerine özel kuryelerle iletildiğinin ertesinde yaratılan dinamiklerle; Anadolu'nun üretime dayalı sermayesi "irtica" damgası ile yerin dibine gömülüp, pasifize edilirken; aslında sadece İstanbul sermayesi kendine zaman kazanmıyor ama Orta Anadolu'nun üretim dinamiklerinin boşalttığı alanı; Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun kaçakçılık ve uyuşturucu dinamikleri ikame ediyordu.

İstanbul dükalığı; daha sonra sermaye tepelerinde özel ofis verdiği çevik isimler aracılığı ile Türkiye'nin temel üretim tabanlarından biri olan Orta Anadolu'nun köküne kibrit suyu ekerken; Doğu ve Güneydoğu kökenli uyuşturucu/kaçakçılık sermayesinin öncü kuvvetleri İstanbul tepelerine ulaşmıştı bile.

AKP'nin siyaset sahnesine sürülmesi işte bu noktada gerçekleşti.

Türkiye'nin deniz yollarına hakim Laz baronlarla; uyuşturucu yollarına hakim Kürt baronlar arasındaki ittifakın tavanı oluşturduğu; tabanı idare etmek için ise ; 28 Şubat sürecinde mazlumlaştırılan "yeşil" sermayenin Din baronlarının yedekte tutulduğu bir sermaye dalgasının üzerinde yükseltildi AKP.

Tayyip Erdoğan ise; Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı döneminde, rant yaratma ve paylaşma yetenekleri ile kendisini kanıtlamış ve taban üzerindeki karizması ile rüştünü ispat etmişti...

Geriye bir tek mazlumlaştırılıp; kahramanlaştırılması ve dolayısı ile liderleştirilmesi gerekiyordu ki...onu da sağolsun; bu ülkenin stratejik miyopluktan müzdarip kurumu TSK halletti ve kendi haline bırakılsa bu ülkenin marjinal siyaset sahnesinde debelenip duracak bir ismi; LİDERleştirip Türk Milleti'ne armağan etti.

Tayyip Erdoğan'da; karizmasını kiralayan lider olarak AKP'nin kaptan köşküne yerleştirildi.

Hatırlarsanız; tam bu noktada, Koç efendi basına verdiği bir demeçte araya bir cümle sokuşturdu :

Tayyip Erdoğan'ın 1 milyar doları olduğu söyleniyor

Bu demeç Üzeyir Garih'in Eyüp mezarlığında öldürüldüğü dönemin sonrasında verilmişti.

Koç; Erdoğan'a açıkça; "Belediye Başkanlığı döneminde Üzeyir Garih'le olan doğalgaz altyapı ihalesini; Üzeyir Garih'le olan ilişkini biliyorum" diyordu.

Tayyip Erdoğan'ın; İslam'ın derin kodları ile Yahudiliğin derin kodlarını tek bir potada erittiğini iddia eden ve arkasını kazıdığınızda nedense hep Yahudilerin çıktığı kabalist cemaat yapıları ile bağlantısını Koç bilmeyecek de, biz mi bileceğiz.

Tayyip akıllı adam...

Bir baktık...Mustafa Koç ile birlikte Tofaş fabrikası açılışlarında boy göstermeye başladı ve Mustafa Koç ekonomi dergilerine; ekonominin ne kadar iyiye gittiğine dair iyimserlik pompaladı.

Yine bu dönemde; TESEV gibi; Türkiye'nin en araştırılası ama nedense en arka planda kalmayı seven sermaye baronlarından Eczacıbaşı gibi bir ismin önderliğinde (Not : Eczacıbaşı'nın doğu kökenli işadamları üzerinden kurduğu geniş ilaç dağıtım ağları ve bu işadamlarının etnik kökenleri araştırmak için iyi bir başlangıç noktası olabilir); daha önce bir araya gelmesi düşünülemeyecek isimler aynı yuvarlak masalar çevresinde toplanmaya başladı.

28 Şubat sürecinde belli meblağlar karşılığında belli tarikatların üzerine gitmeyenler; daha sonra o tarikatlarla silah şirketi bile kurdular.

Sizler bu arada Cumhuriyet üzerinden "irtica", Hürriyet üzerinden "Fransa ve türban" haberleri okuyordunuz.

Keza; Zapsu gibi, bu topraklarda devlet düşmanlığı sülalesinin kodlarına kazınmış isimler; yine bu süreç içerisinde; "düşünce kuruluşları" bünyesinde aynı masalar çevresinde toplandılar.

Küresel baronlar; yerli baronları çıkarları doğrultusunda gruplandırmaya devam ediyordu ve hala devam ediyor..

Milletle dalga geçercesine dünya turuna çıktığını söyleyen ve bu dünya turu bahanesi ile üst düzey pazarlıklar yapan Rahmi Koç; "gezisine ara vererek" Türkiye'ye döner dönmez yine o engin düşünsel hazinesini ortaya dökmeye başladı.

Patrikin ekümenikliğinin tanınmasından, başkanlık sistemine geçişe ve Kıbrıs'a kadar bir çok inci döküldü ağzından. Hatta; "kontrollü diktatörlük olsa iyi olurdu ama en iyi ikinci seçecek başkanlık sistemi" mealindeki sözleri görülmeye değerdi.

Milletin; Meclisinin çatısını aktartarak yola çıkardığı ve daha sonra gümrük duvarları ile sağladığı koruma arkasında yaptığı kalitesiz üretimi yıllarca satın alarak büyüttüğü Koç ailesinin lideri haddini Kıbrıs konusunda iyice aştı ve Kıbrıs'ı "AB yolunda engel" olarak nitelendirdi.

Bu yaklaşımın; "Türkiye'nin AB üyeliği güney kuzey çatışmasına feda edilemez" diyen Erdoğan ile aynı süreçte ve aynı tonda gerçekleşmesi yukarıdaki satırlardan sonra sizi pek de şaşırtmıyor olsa gerek.

Bu noktada; Türk Milleti'nin kanı ile bedelini ödediği Kıbrıs konusunda ahkam kesen ve Marmara'nın ortasında adası olan Koç efendiye bir önerimiz var :

  • Özel helikopterlerle Karadeniz'deki bir kiliseyi taşıttığın Marmara'daki adanı; (sahi o adada neler oluyor?)

  • Altındaki tarihsel hazineleri bulmak için Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da satın aldığın arazileri (bkz. Göle ve gizli Ermeni gömüleri ) ;

  • Haliç ve çevresinde; başka isimler üzerine satın aldığın arazi ve emlakları;

  • Güneydoğu'da İsrail'in kabalist sermayedarları adına kapattığın tarım arazilerini;

  • Haliç'e kurduğun ve nedense bir de önüne denizaltı çektirttiğin Sanayi Müzesinin arazisini; (Not : Koç'un sürekli deniz ve altı ile ilgilenen yapılanmalara gitmesi ilk değil. Bkz. Deniz Temiz vakfı)

  • Reklam bahanesi ile günlerce İstanbul'un tepesinde dolaştırdığın o zeplin üzerinden elde ettiğin görüntüleri; (sahi o zeplin, nasıl fırtınalı bir günde kopup gitti; ilginç değil mi?)

bu millete bedelsiz olarak devrettiğin gün; Türk Milleti'de sana Kıbrıs'ı istediğin gibi kullanman ve kullandırtman için bedelsiz olarak devredecektir.

Ne dersin...

.........

Geçen pazar günü Pier Loti'den Haliç'i seyreden oğlunu izlerken; askerliğini nerede yaptı acaba diye düşündüm...

Sonra kendi kendime güldüm...

Sanayi müzenin hemen yanındaki arazinin Deniz Kuvvetleri tarafından boşaltıldığını ve tam karşısında kankan Patrikefendi'nin mekanını görünce...

Sen yine de bu takas önerisini bir düşün bakalım Koç efendi...

Senin Türkiye'deki topraklarına karşın; bizim Kıbrıs'taki topraklarımız...

Annan'a rica etsen bir plan da bizim için yapar mı?

K.D.