Analizden tortulaşan bünyemizi dünkü
yazımızla havalandırıp, taze bir nefesle doldurduktan
sonra ciğerlerimizi; analitik bakışın o tozlu
raflarına tekrar geri dönelim.
Hatırlarsanız;
Uzun zamandır; Türkiye'nin güvenlik kurmaylarının,
"İran ile Anglo/Sakson Siyonist Cephe"
arasında bir kontrollü savaş senaryosunun
gündemde olabileceğini, olasılık matrikslerine
dahil etmeleri gerektiğini savunuyoruz.
"Olasılık Matriksi" tanımını
özellikle vurgulamak gerekiyor. Çünkü bu yazılarda
öne sürülen tezi (Bkz. Tez'in Anlamı); "The
Doğru" olarak değil; "Olası Doğru"
olarak ortaya koyuyoruz ve bu "Olası Doğru"'nun
dikkate alınmasının maliyetsiz; ama alınmamasının
ülkemizin geleceği açısından çok maliyetli olacağının
bilincinde olarak bu yazıları kaleme alıyoruz.
Lafın tamamı aptala söylenirmiş sevgili okur.
Bu köşeyi kalplerinde iyiniyet; beyinlerinde mantıkla
okuyan sizlere herşeyi söylemeyi zül sayarız.
Sözkonusu dizinin son yazısında şöyle bir cümleyi
dikkatinize sunmuştum :
"Aşırı dindar (Ortodoks) İsrailli ;
nükleer silah yapımında kullanılabilecek malzemeleri;
ABD'deki bir Türkün firması aracılığı ile
Pakistan üzerinden İran'a satıyor. Hakkında
tutuklama kararı çıkarılmasına rağmen; kış
tatili için gittiği Denver'da tutuklanan İsrailli;
daha sonra yerel bir hahamın gözetiminde kalmak
şartı ile serbest bırakılıyor" |
Siyonist bir İsrail'li ile İran'ı nükleer silah
ticareti piyasasında; ABD üzerinden bir araya
getiren bu cümlenin ayrıntılarına girelim.
Hatırlarsanız; bir ara Sibel Edmonds isimli ABD'li
bir Türk Bayan; FBI'ın 11 Eylül saldırılarından
önceden haberdar olduğunu açıklayarak ABD kamuoyunda
dikkatleri üzerine çekmiş ve daha sonrasında bir
çok soruşturmanın hedefi olmuştu.
Sibel Edmonds'un bu çıkışı doğrultusunda verdiği
onlarca beyan arasından bizim sulandırılmış basın
şu cümleyi manşetlerine çekmişti :
MİT'in; FBI'a sızması haberleri üzerine hepimiz
sokaklara dökülüp sevinç gösterisi yapmış ve bazı
karamsarlarımız ise utanmadan MİT'i yıpratıp;
"sızmışken niye CIA'ye de sızmıyorlar,
çok da uzak değiller birbirine" şeklinde
yazılar yazmışlardı.
İşin latifesi bir yana;
Sibel Edmonds'ın o günlerde yayınlanan demeç fırtınası
içerisinde bir unsur özellikle gözlerden kaçırıldı.
Edmonds; FBI'ın 11 Eylül saldırılarını önceden
bildiğinin yanısırıa;
Azerbaycan, Üzbekistan, Türkmenistan, Kazakistan,
Tacikistan, Pakistan ve Turkiye ekseninde faaliyet
gösteren bir uyuşturucu/nükleer ticaret şebekesine
dikkat çekiyordu.
Pakistan-El-Kaide-Bush-Ladin Ailesi-FBI'yı birbirine
bağlayan Edmonds'ın hikayesi daha sonra gündemden
düşürüldü ve hem anlattıkları, hem de anlattıkları
ile ilgili yapılan soruşturmalar bizzat ABD Adalet
Bakanı tarafından "devlet sırrı" ilan
edilerek, üstü örtüldü. Edmonds'ın üzerinde şu
an konuşma yasağı mevcut ve bizim aklımızda sadece
"FBI'da Çalışan Türk Kadın",
"MIT; FBI'a sızdı" gibi başlıklarla
duruyor.
Edmonds'un o ilk günkü demeçlerinde dikkat çektiği
nükleer/uyuştucu ticaret şebekesine dair bir ayrıntı
yine aynı günlerde su yüzüne çıktı :
ABD'nin sulandırılmamış medyasında çıkan başlıklardan
biri şuydu :
ABD; İsrail'liyi Pakistan'a
Nükleer Tetik Mekanizmaları Satmakla Suçluyor
|
Tabi tahmin edersiniz ki ; geçen senenin ortasında
kamuoyuna sızan bu haber de örtbas edildi.
Hikayenin merkezindeki isim: Asher Karni
50 yaşındaki, Güney Afrika'da yaşayan bu İsrail
vatandaşının işi pek de öyle insanın kişisel özgeçmişine
yazabileceği cinsten değil : Nükleer silah parçası
ticareti.
Asher Karni; siyonist bir Yahudi ve Denver'a
kayak tatili için gittiğinde FBI tarafından tutuklanmasına
ve daha sonra federal bir hapishaneden alınıp,
bir kasabanın küçük hapishanesine koyulmasına
ve sonrada o bölgenin hahamının gözetiminde serbest
bırakılmasına sebep olan olaylar zinciri hayli
ilginç..
( Bu dünyaya; nükleer silah ticareti yapan
İsrail'li olarak doğmak varmış dedirtecek kadar
güzel bir yargı silsilesi ile karşı karşıyayız)
Asher Karni; Pakistan ordusu ile bağlantısını
saklamayan, Pakistan'lı müşterisi Humayun Khan'ın
isteği üzerine 200 tane "yüksek gerilim
kıvılcım tetiği" (spark gap) satın almak
için harekete geçiyor.
Bu cihazların özelliği; hem hastanelerde böbrek
taşı cihazlarında kullanılabilmeleri, hem de nükleer
silahlarda patlamayı gerçekleştiren tetik işlevi
görmeleri.
Karni'nin bu iş için temasa geçtiği ABD'li firma;
sözkonusu cihaz üzerindeki ihracat sınırlamaları
nedeniyle belli belgeler isteyince; Karni bu sefer
ABD'de yaşayan bir Türk'ün firması olan Giza Technologies
ile bağlantıya geçiyor ve Karni için; yaklaşık
10 nükleer bomba yapmaya yetecek sayıdaki tetiği
bu firma satın alıyor ve Karni'nin Güney Afrika'daki
firmasına yolluyor.
Bizim siyonist İsrail'li ise; Güney Afrika'ya
gelen bu malları önce Dubai'de bir serbest bölgeye
ihraç ediyor ve oradan Pakistan'daki müşterisinin
verdiği adrese.
Pakistan'ın başta İran olmak üzere; Kore'den Çin'e
bir çok merkeze nükleer teknoloji satmak konusundaki
marifetini söylemeye gerek yok sanırım.
İşin ilginci; 15 yıl İsrail ordusunda görev
yapıp Binbaşı olan; Museviliğin şeriatı Talmud
uzmanı; Musevi bir kuruluşun isteği üzerine ailesi
ile birlikte Güney Afrika'ya taşınacak kadar siyonist
bir kafa yapısına sahip olan Karni'nin; İran-Pakistan
eksenindeki bu ticareti gerçekleştirmesi.
Karni'nin aynı zamanda; roket motorları ile ilgili
parça peşinde olan Hindistan'lı bir müşterisi
olduğunu da bilmek, resmimizi zenginleştirecektir.
Bir haham gözetiminde ve bileğinde bir elektronik
takip cihazı ile serbest bırakılan Karni'nin;
Pakistan'daki müşterisi Humayun Khan'ın da ilginç
bir özgeçmişi var.
Babası olan Akram Khan'ın, 1957 yılında Nazi nükleer
silah tüccarı ve şebeke işleticisi Alfred Hempel
ile nükleer silah malzemesi ticareti yaptığı mektuplarla
kanıtlanmış durumda. 1989 yılında ölene kadar
nükleer silah teknolojisini yaymak için uğraşan
Nazi Hempel; dünyada bu şebekenin kurucu babalarından.
Dolayısı ile önümüzde;
İran'dan Kore'ye bir çok müşterisi olan Pakistan'lı
bir "Müslüman"
ABD'den aldığı teknolojiyi Pakistan'dan İran'a
bir çok noktaya satan İsrail'li bir "Yahudi"
İhracat sınırlamalarını aşmak için şirketini paravan
olarak kullandıran ABD'li bir "Türk"
ve tarihin karanlık sayfalarından çıkagelen Alman
bir "Nazi" var.
Dünya jeopolitiğinin; "ABD şunu amaçlıyor
ama başaramıyor" tarzı üniversite dış politika
derslerinde okutulan dinamiklerden çok daha karmaşık
ilişki şebekeleri tarafından şekillendirildiğine
dair ufak bir potpuri sizin için.
Bu arada az kalsın söylemeyi unutuyordum :
Karni'nin Pakistan'daki müşterisi ; sözkonusu
cihazların amacının saklanması için, Pakistan'a
kimin adına yollanmasını istiyor biliyor musunuz?
Ağa Khan Vakfı Üniversiteleri
ve Hastaneleri
|
Önceki yazılardanhatırlayınız :
İran merkezli Şii'liğin ezoterik bir kolu olan
Hasan Sabah'ın temsil ettiği İsmaili tarikatının
günümüzdeki temsilcilerinden sözediyoruz.
Sülalecek Oxford gibi okullarda okuyan, aristokrat
Aga Khan sülalesinin iki merkezleri var : İngiltere
ve Pakistan.
7 Şubatta kaleme aldığımız;
"Tanrısal
Ruhbanların (İmam & Haham) Tarihsel İşbirliği"
başlıklı yazıda;
Kudüs'ü korumakla başladıkları görevlerini, ezoterik
bir tarikata dönüşerek dünya çapında egemenlik
hayalleri kurma yolunda geliştiren Tapınak
Şovalyeleri ile; Alamut merkezli kurduğu
tarikatını genişleten Sabah'ın
ezoterik öğretisi arasındaki tarihsel
işbirliğini gözler önüne sermiştik.
Sözkonusu İsmaili tarikatının
günümüzdeki uzantısı; siyonist bir Yahudi'nin,
Pakistan'a nükleer malzeme sattığı şebeke çerçevesinde
yine karşımıza çıkıyor.
Tabi bu şebekenin;
FBI'dan çalışırken, yaptığı açıklamalar sonucu
işinden olan ve Adalet Bakanlığı'nın açıklamalarına
bizzat yasaklama getirdiği Sibel Edmonds'ın dikkat
çektiği Afganistan-Türkiye ekseninde faaliyet
gösteren uyuşturucu/nükleer şebeke ile paralellik
göstermesi fazlası ile dikkat çekici.
Tarihin tekerrür edip etmediğinden emin olmak
bize bir şey kaybettirmez.
Ama emin olmamak; bize çok şey kaybettirebilir.
Millet adına bu senaryonun doğru olma olasılığını
araştıracak olanların dikkat etmesi gereken bir
kaç soru daha var :
:
1)
Türkiye'de hangi aşiretvari yapılar uyuşturucu/nükleer
kaçakçılık işinde; Afganistan-İran-Türkiye
ekseninde faaliyet gösteriyor?
2) Polisten
adam kaçırmakla gündeme gelen ve Türkiye
Cumhuriyetine kafa tutan Bayram
sülalesi
ve Van'daki şebekeleri; CIA
tarafından İran-Azerbaycan ekseninde;
özellikle İran'ın kuzeyindeki Azeri bölgede
kullanılıyor mu? Bu sülaleyi; sözkonusu
bağlantıları mı bu kadar dokunulmaz kılıyor?
3)
Pakistan'la Hindistan arasındaki tartışmalı
bölge Keşmir; dünya uyuştucu/silah ticareti
açısından nasıl bir ağırlığa sahip? Ağa
Khan sülalesinin bu bölgenin
yönetiminde rolü ne?
4) Biraz
arşivlerde kaybolmanıza neden olabilir ama
eliniz değmişken şu sorunun da cevabını
bir araştırırsanız hayli aydınlatıcı olabilir
: İran Hizbullah'ının
kurulmasında dönme hahamlar nasıl bir rol
oynuyorlar ? HAMAS'ın İsrail'in
denetiminde, ilk ofisini İsrail'de açtığını
biliyorsanız bu soru o kadar da saçma gelmeyecektir.
|
İran-İsrail ekseninde oluşabilecek perde arkası
işbirliklerine karşı uyanık kalmaya devam etmeliyiz.
Dünya jeo-politiğini; ABD'nin resmi yayınlarındaki
ve resmi-yarı resmi şahsiyetlerinin söylemlerine
bakıp; "ABD şunu yapmak istiyor" seviyesinde
değerlendirmekten bir zarar gelmez;
Fakat dünyaya bakışınızı sadece o seviyede tutup;
Sözkonusu söylemlerin daha makro bir planı perdelemeye
hizmet etme olasılığını gözardı etmek;
ABD'nin; içinde farklı çıkar odaklarının egemenlik
savaşı verdiği bir kabuk devlet olduğunu unutmak;
ve ülkemizin gelecek projeksiyonlarını tekdüze
ve sığ bir stratejik anlayış üzerinden kurgulamak
çok büyük zararlar verebilir.
Bir yönde endoktrine
edilmiş beyinler; nihai tahlilde, doktrinasyona
hakim olanların makro planları çerçevesinde çözüm
setleri oluşturabilirler.
Bu açıdan bakıldığında; "anti-Amerikancılık"
bile, ABD'nin elinde çıkarına kurgulayabileceği
bir karşı dinamik haline dönüşebilir.
Zaman masayı devirip;
Kendi kurallarımızı ve kendi oyunumuzu kurma zamanıdır.
Birilerinin kurduğu satranç tahtası ve kuralları
üzerinden;
ancak şah-matı nasıl geciktireceğimizin stratejisini
kurgulayabiliriz.
Bu ise vatanseverler için asla bir seçenek
değildir.
B.G.
..
|